İsrail Terörü mü? Netenyahu Terörü mü?

Filistin’de olanları “Netenyahu terörü” olarak sınırlandırmak asla doğru değil. Bu tanım, İsrail devleti ve ABD başta olmak üzere, batı emperyalizminin bu katliama kol-kanat gerdiği gerçeğini örtemez.

Özellikle emperyal-kapitalist dengeler adına korkakça ve daha önemlisi iktidar arzusuyla iş birliği umuduna göz kırpan daraltılmış kınama anlayışı, devlet ve millet için çok ciddi bir tehdit zihniyetidir.

Bu “soykırım” ve “tehcir”den İsrail devletinin ve arkasındaki sömürgeci güçlerin sorumlu olduğu gerçeğinin hangi gerekçe ile ifade edilemediği düşündürücüdür…

“İsrail kötü değil, Netenyahu kötü” algısı üzerine kurulu bir kınama ya da katliamın sorumluluk merkezi ve bileşenlerini aklama gayesi Türk-İslam sentezi ile asla ve asla bağdaşmamaktadır.

Soykırım ve tehcir planını “Netenyahu Terörü” olarak adlandırmak, siyasi bir mektuplaşmaktır. Beklenti ve çıkarlar pazarlığının siyasi biat mesajıdır. Küresel emir-otorite ve kontrol mekanizmasına gönderilen uyum mesajıdır.

Kınamak, fazlasının da olacağı anlamındadır

Kınamak diplomatik gerekliliğin ilk adımı sayılır, ancak yalın ve tarafsız olması, en önemlisi birilerinin değil insanlık onurunun korunmasını amaç edinir. Kınama ve sonraki adımların devlet aklına teslim edilmiş olması şarttır. Zira, Arap ya da Yahudi düşmanlığı üzerinden üretilen, gelişen tüm politikalar dini, siyasal ya da ideolojik gibi görünse de asıl amacı işgal, tehcir ve sömürü düzenindeki yeni sınırların doğurganlık sancısıdır.

Bu durum, evrensellikle ve devlet aklı ile yürütülmesi gereken yüksek hassasiyet ve ciddiyet isteyen, uzmanlarınca, tamamen diplomatik sorumlulukla, derin ve kritik bir yaklaşımla yönetilebilir. Duygularını kontrol edemeyen akımlar, protest ve militarist yaklaşımlarla bir arpa boyu yol alınamayacağı gibi, süreci bu noktaya sürüklemek isteyenlerin kayığına da kürek çekmiş olunacaktır.

Hamas ve İsrail arasındaki savaşın sonuçları itibari ile başta her iki tarafın sivillerine yönelik ağır kayıpları durdurabilmek adına diplomatik girişimlere dünya kamuoyunu, siviller ve insan hakları çatısı altında yürütülecek diplomatik lobiye dâhil etmek gerekir.

Bunun dışında yürütülecek tüm çözüm ve arabuluculuklarda Filistin halkı ve Müslümanlar yalnız kalacak. Ne AB ne ABD ne de BM dinler savaşına dönüştürülmesi istenilen bu süreçte evrensel kalmayacaklardır. Müslümanların zaten yetersiz olan dünya algoritması tamamen sönümlemeyle karşı karşıya kalma tehlikesiyle yüzleşebilir.

Dolayısıyla; diplomatik çalışmaları ABD ve emperyalizmin vicdanına terkedilmiş ölçüde cılız ve samimiyetsiz bulanlar da bu insani dramda dahi ayrışan siyasi yapıların söylemleri noktasında Filistin halkı için değil, kendi siyasi çıkarları için kullanıldığını düşünenler de tarikatlar ve siyasi yapıların bu süreçte devlet aklını ve uluslararası diplomasiyi takip etmekten başka amaçlara yönelmesinin doğru olmadığını düşünenler de haksız değiller.

Her durumdan vazife çıkaran simsarlar

Hiçbir kurumsal ve akademik kimliği olmayan isimler, toplumu oligarşik ve şahsi çıkarlarının malzemesi olarak, insanlara çağrıda bulunuyor. Ülkemizde, sokağa çıkma çağrıları sonucu ilk gece 63 vatandaş yaralanıyor, bir vatandaşımız hayatını kaybediyor. Ne gariptir ki insanlar bu resmiyeti olmayan çağrılara uyarak derinleşen kutuplaşma, öfke ve düşmanlığa sürüklenebiliyor.

Bu sıradan halk refleksleriyle çözümlenecek bir İsrail-Hamas çatışması değildir. İsrail’in küresel emperyalizm ve jandarmasını harekete geçirerek, ayağına kadar getirmesi, bölgemiz için endişe verici ve uzun soluklu bir adımdır. Bu, Cuma namazı çıkışı atılan sloganlarla, İsrail konsolosluğuna atılan taşlarla savuşturulacak bir hadise  değildir.

Savaş Filistin ile sınırlı kalmayabilir

NATO’nun güvenlik sınırı Türkiye’nin doğu sınırı olarak kabul edilirken, bu sınır bizler farkında olmadan Yunanistan-Türkiye sınırına kadar geriledi. ABD’nin silahlandırdığı adalar yeni NATO sınır şemsiyesidir. Bu yüzden, Hamas’ın başlattığı saldırının anlamsızlığını anlamaya, değişen NATO güvenlik sınırından başlamakta ve Güneyde oluşan YPG/PYD/PKK koridorunu anlamakta fayda var.

Bölge ülkeleri için uluslararası diplomasi ve uluslararası güvenlik stratejisinin Rusya, İran, Çin, Türk ve Arap devletleriyle birlikte ortak bir akılla yürütülmesi kararlığının, İsrail paktının (ABD-AB-BM) yayılmacı zulmüne karşı en etkili duruş olacağı ortadadır.

Allah, zalimlere karşı birlikte hareket inancımızı artırsın.

Twitter
Visit Us
Follow Me
Instagram
E-posta
RSS

Benzer Haberler

Daha fazla haber oku