Ortadoğu

Ortadoğu coğrafyası, kabilecilik/mezhepçilik temeline dayalı bir yönetim anlayışına mahkûm kalarak, iç çatışmaların, yoksulluk ve cehaletin yanı sıra,  Çağdaş  bir yaşamın onlarca yıl gerisinde kalmanın pençesinden kurtulamıyor.

Hizbullah, El Nusra, El Kaide, El Fetih, Işıd ve Hamas gibi yapılanmalar, fikri, siyasi ve dini çatışmalara öncülük etmişler. Tarım ve hayvancılıktan, bilişim ve ağır sanayiye, gıda ve petrol gibi hiçbir üretim ve yaşam kaynağına sahip değiller. Ancak buna rağmen, orta ve hafif düzey silah gücüne sahipler. Tabi, bu silahların kaynağı da, bu örgütleri kullanan ülkelerin gizli desteği kadar. Yani edindikleri kaynakları devletleşmekte, sistemleşmekte, toplumsal refahı dizayn etmekte kullanmayı tercih etmemişler.

Barış dini İslam’ın, korkulan yeryüzü temsilcisi olarak, Allah adına katledilen boğazlanan insan görüntüleriyle dünyaya korku saldılar.  Bu tür örgütlerin hâkim olduğu toplumlar kan ve gözyaşıyla dünyanın en acı coğrafyaları oldular. Batı ve medeniyet ile sürekli savaştılar. Emperyalizmin ve kapitalizmin refahı için birer-birer, biner-biner öldüler, öldürdüler.

Batı ve medeniyet karşıtlığının en temel nedenlerinden biri ise, bu yapılanmaların daha hemen başlarında,  gizli servisler tarafından, üst düzey kadrolarının ele geçirilmesiyle kontrol altına alınmasıydı.

Baktığımız da bu örgütlerin attığı tüm adımlar, kendi insanlarına acı ve ölümden başka hiçbir kazanç sağlamamakta. Buna rağmen bu tutumlarında ısrarlı olmaları, bu ısrarcılığın yararsız kalışı, İslam karşıtı olan tüm güçlerin elinde birer imkan veya gerekçe olarak karşıtlık buldu.

Emperyalizm, bu yapılanmaları ve yaptıklarını kendi amaçlarına uygun şekilde kullandı.

Devletlere ve toplumlara bir tehdit gerekçesi göstererek,  İslam’a ve Müslümanlara istediği gibi ambargo uyguluyor, kara propaganda yapıyor, savaş açıyor, işgal ediyor.

Bütün bunların nedeni ise gerçek anlamından uzaklaşarak, şekilcilik ve söylemcilik dinine dönüştürülen İslam.

Kuran İslam’ından uzaklaşan günümüz Müslümanlığı, sembolik bir kutsallığa hapsedilerek anlamsızlaşıyor. Cehalet, İslam coğrafyasının kaderini yazıyor. Adına ise takdir-i ilahi deniliyor. Oysa Allah; barışı, ilmi, adaleti, merhamet ve yardımlaşmayı emrediyorken. Biz savaşıyor, okumuyor, ayrışıyor ve en çokta birbirimize zulüm ediyoruz.

Sonuç olarak Müslüman; Cani, zalim, barbar, düzensiz, cahil, verimsiz bir kimliğe hapsediliyor. Sefalet, cehalet, adaletsizlik ve kargaşa hiç bitmiyor.

Attığımız her adıma, söylediğimiz her söze, aldığımız her karara dikkat etmeliyiz, sloganlarla, tekbir sesleriyle, miting ve yürüyüşlerle Filistin’de katledilen masum bir çocuğun acısına çare olamayız, kendimizi kandırıyoruz, ama Allah’ı kandıramayız. O çocukların elleri yakamızda olacak. Bu gibi acı olayları iç poltikaya elet etme seviyesinden öteye taşıyamayan, sadece hamasete dayalı, seçmen üzerindeki beklenti ve algılara hitap eden bir anlayıştan Allah rızası için vazgeçmeliyiz. Uluslararası hukuka ve dengelere öncülük edecek samimi insanlara ve bu insanların yaptırım mekanizması içerisinde etkili  güce ulaşabilmesi, söz sahibi ve kararlar aldırabilmesi içinde emir,otorite ve kontrol mekanizması güçlü iktidarlara yönelik eğilimler olmalı. Bilim, birlik, hukuk, merhamet ve medeniyet ışığında samimiyetle yürümediğimiz sürece bu acı coğrafya daha da büyüyecek.

Sorular..

Hamas’ın son hamlesi askeri olarak Filistin’e ne kazandırdı?

Uluslararası diplomaside Filistin’e ne kazandırdı?

Filistin’li sivil halka ne kazandırdı?

Bu operasyon hangi sonuçları gözeterek başlatıldı?

Twitter
Visit Us
Follow Me
Instagram
E-posta
RSS

Benzer Haberler

Daha fazla haber oku